Riskli Yolculuklar

Jinekoloji, riskli gebelikler ve doğumhaneden oluşan üç servisi koordine ediyordum o dönemler. Sabahın süregelen işleri sıralanıyordu peş peşe; hemşire planlaması, teslimler, vaka hazırlıkları, hekim vizitleri, taburcular, hasta memnuniyeti… Acil ultrason odasındaydım, malzeme kontrolü yapıyordum. Renkli gözlü, uzun saçları beline değen güzel bir kadın girdi içeri. Personel ‘bizi acilden gönderdiler ultrasyon yapılacakmış’ dedi. İkimiz de biran gülümsedik personelin şivesineJ Güzel yeşil gözlerinden endişe okunuyordu, pek hamile gibi de durmuyordu aslında! Beş ay önce hamile olduğunu öğrendiğini, şuanda ise kanaması olduğunu iletti. Hazırlıklar yapılıp hekime haber verildi. Hekim içeri girer girmez söylenmeye başladı ‘canına mı susadın hanım! Karnındaki bebeği de mi düşünmedin!’…  Kadın yattığı yerde kollarını ısırıyor,  sessiz sessiz ağlıyordu.  İşlem biterken hekim yatış önerdiğini gözetim altında olması gerektiğini, eğer bu halde eve giderse bebeğini kaybedeceğini söylüyordu. Kadın henüz neden diye soramadan ‘bebeğin rahme tutunamıyor o yüzden onu tutacak ilaçlar yapmalıyız’ dedi. Kapıdan çıktık hasta giyiniyordu. Dikkat edilecek önemli noktalar hekim tarafından iletilmişti. Yine zorlu, yine riskli bir yolculuğun başındaydık…

Yanında yakını yoktu, yatış işlemlerine yardımcı olduk. Odasına gittiğimizde kendisine eğitimlerini verirken ‘yatak istirahati öneriyoruz, ama kalçanız hafif yukarıda olacak ve lavaboya dahi kalkmamanız gerekiyor! Her ihtiyacınızda biz yardımcı olacağız’ dedim. Beklemediğim bir soru geldi ‘Kaç gün yatacağım böyle?  Benim eve gitmem gerek!’ kendisine bir şeyler anlatmak istiyordum ama gözleri çaresiz bakıyordu. Yaklaştım, omzuna dokundum, sessizlik oldu biran! Elimi tuttu, çok korkuyordu, hem de her şeyden.  Güzel şeyler düşünmesini, her şeyin bebeği ve kendisi için iyi olacağını anlatırken; o bana il dışından kalabalık bir aileye gelin geldiğini, kayınvalidesinin rahatsız olduğunu, akşam yemeğini yapıp evden çıktığını ve kimsenin haberinin olmadığını anlatıyordu.  Henüz 21 yaşında; kadın olmak, eş olmak, gelin olmak, yenge olmak, anne olacak olmak! Ne çok rolümüz vardı şu hayatta, bazen altından kalkamayacağımız senaryolar yazılıyordu bizler için.

Destek ilaç tedavileri yolculuğumuzun en önemli parçasıydı; düzenli enjeksiyonlar, depo ilaçlar, en önemlisi stresten uzak olmak ve bebeğin kilo almasıydı. Her şey yolunda gidiyordu ki; servikal yetmezlik problemi de kritik sürece eklenmişti. Yaklaşık iki aydır sırt üstü yatıyor, kısıtlı hareketler yapabiliyordu. Eşi ara sıra gelebiliyordu, ekibin bir parçası gibiydi artık, tüm ihtiyaçlarını eşinden önce bize söylüyordu.

Gebemiz bir gün ağrısının olduğunu ifade etti, bebeğin kalp sesleri iyiydi, ancak kontraksiyonları başlamıştı. Gebelik 30. haftaya kadar ancak ilerletilebilmişti. Bebeğin akciğer gelişimi için ilaçlar birkaç hafta önce yapılmıştı anneye. Ailesine haber verdi. Annesi köyden geleceği için çok heyecanlıydı, aylardır görmüyordu onu. Annesi odaya girdiğinde yataktan fırlamış çıkmış, annesine hasretle sarılmış.  Odadan seslendiler, ani bir kanaması olmuş o esnada. Odaya koştuk; servikal yetmezlik nedeni ile umblikal kord prolabsusu gerçekleşiyordu. Hemen yatağına alıp, hekimine bilgi verilerek sezeryan için ameliyathaneye indirdik. Ameliyathane iki kat aşağıdaydı, bu kadar yakın bir mesafe sanki bitmeyecek gibi gelmişti bana. Ağlıyor, yalvarıyor, elimi biran bile bırakmıyordu. ‘Sen de gel ameliyata nolur! Beni yalnız bırakma, sanki kötü bir şeyler olacak’ diyordu. Hastamızın yoğun ısrarı ve stresli durumu yönetmek adına, hekim bilgisinde ben de girdim işleme.

Bizi heyecanlandıran tek amacımız; hem anneyi hem de bebeği sağ salim ailelerine teslim etmekti. İyi bir takım sadece iyi çalışanlarla değil, onları birbirine bağlayan görünmez bağlarla oluyormuş gerçekten. Uyumla hareket ederek, bütün engellere rağmen 30 haftalık prematüre bebeğimize kavuşmuştuk, yoğun bakım takibi gerektiriyordu.

Hemşire olarak ya da insan olarak yaşamlara dokunabilmek… Zaman, sabır, sadakat, istikrar ve inanç gerektiriyor bu yol. Zorlu yolculuk yavaş yavaş tamamlanıyordu. Her gün yoğun bakımdan bebeğin durumunu öğreniyor anne taburcu olana kadar onları buluşturmak için elimizden geleni yapıyorduk. Yaşanan bu ve benzeri birçok olay neden kadın doğum alanında uzmanlaştığımı, aslında neden hemşirelik mesleğini seçtiğimi hatırlatıp duruyor bana!

Sevgi ve Saygılarımla;

Hazırlayan: Yeter Akkuş

Acıbadem Ankara Hastanesi

Eğitim ve Gelişim Hemşiresi

Hazırlanma Tarihi: 12.03.2018

2020 - Acıbadem Hemşirelik - Tüm Hakları Saklıdır.